“Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde gider gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insanlar yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne, kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır.”
Aylak Adam/Yusuf Atılgan
İşte benim de tutamağım yürümek. Geçip giden zamanda, yürümeye tutundum ben de. Kendimi bununla iyi hissettim. Yürümeye övgü ile tanışalı 5 sene oldu. Kitabın sayfasını ilk kez Kabak koyunda bir hamakta çevirdim ve daha sonrasında kendimi alıntı üstüne alıntı yaparken buldum. İyi hissettiriyor. Herkesin böyle bir kitabı olmalı, başucuna koyacağı ve kendini sayfalarda yok olurken bulacağı.
Kitabın yazarı David Le Breton. Fransız bir antropolog ve sosyolog. Henüz başka kitabını okumadım. Bu yazıya benden daha fazla bir şey eklemek istemiyorum. Kitap, zaten alıntılardan oluşuyor. Ben de alıntının alıntısını yaparak, yorumu sizlere bırakıyorum.
“Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki tüm yeryüzü deriyle kaplıymış gibi yürüyen kimse için de aynı şey söz konusu değil midir?”
“Günümüzde otomobil, kentlerde tıkanıklara neden olmasına ve gündelik trajediler yaratmasına rağmen gündelik yaşamın kraliçesidir, bedeni milyonlarca insan için neredeyse gereksiz hale getirmiştir. İnsan oturan ya da hareket etmeyen bir varlık olmaya başlamıştır ve birçok insanın yaşamının yerini de protezler almıştır. Bugün insan bedeninin bir anormallik, düzeltilmesi gereken bir müsvedde gibi görülmesinde şaşırtıcı bir şey yoktur.”


“Aylaklık, acelesi olan insanın hüküm sürdüğü dünyada bir terslik gibi gözükür. Zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş bir kaçış, modernliğe bir naniktir.”
“Ayaklarımızın kökleri yoktur, ayaklarımız hareket etmek için yaratılmıştır.”
“Bütün gün, haftalar, aylar hatta yıllar boyunca dükkanlarında ya da bürolarında kapalı kalan komşularımın dirençlerinin beni şaşırttığını itiraf ediyorum ve manevi duyarsızlıklarından da hiç söz etmek istemiyorum.”
Henry David Thoreau
“Yürüyordum ve tek başıma dolaşıyordum. Tatlı hayallerim eşlik ediyordu bana ve sıcak düşlerimin hiç bu kadar olağanüstü şeyler yarattığını hatırlamıyorum. Böylesine yoğun düşündüğümü, yaşadığımı, kendim olduğumu hatırlamıyorum. Şunu söyleyebilirim ki yalnız olduğum zaman ve yürürken yaşayabildim bu yoğunlukları ancak.”
Rousseau
“Gençsiniz, yirmi yaşındasınız, güçlüsünüz. Belli bir kimseyi, bir kadını ya da erkeği sevmiyorsunuz. Yüreğiniz daralmıyor, böylelikle ve her şeyi aynı ilgisizlikle ve aynı coşkuyla sevebilmeniz engellenmiyor. Tek başınıza, sırtınızda bir çantayla yürüyorsunuz, İtalya’yı baştan sona kat ediyorsunuz. İlkbahar oluyor, yaz geliyor, sonra meyveler ve yağmur, sonbahar ya da kış. Öyle sanıyorum ki bundan daha büyük bir mutluluk isteyebilmek ihtiyatsızlık olurdu.”
Kazancakis
Sırttaki çanta hep ağır gelir, yürüyüş sırasında kazanılan deneyim sayesinde fazlalıklar atılsa da bu gerçek değişmez. Bir yürüyüş gününün sonunda, omuzlar artık yük taşıyamaz hale geldiğinde, yürüyüşçü sırtında taş dolu bir çanta taşıdığını sanır. Yanında götüreceği eşyalar her zaman bir kaygı ve endişe konusudur yürüyüşçü için. Gerekecek eşyaların saptanması herkese göre çok farklı bir maharet gerektirir.
Dünyanın en iyi iki arkadaşıyla birlikte bir yürüyüşten çıkan sonuç; yalnız yürüyün.
“Yürüyüşçü için ayakkabı her şeydir. Şapka, bluz, keyif, neşe ve cesaret sonra gelir.”
Toepffer
Ürünlere göz atın
Uyumak aynı zamanda estetik bir içe dalışın eşlik ettiği fiziksel bir haz duymadır. Açık havada, gece karanlığında uyku aynı zamanda felsefeye, yaşamın anlamıyla ilgili aylak düşünceye davettir.
“Şafak vakti, bir tepenin yamacında uyanmak ve hiçbir sözcükle dile getiremeyeceğim bir dünyayı seyretmek, sessizce, belli bir proje olmadan ve benim için bütün anılardan arınmış bir yerde… işte özellikle bunun için gelmiştim buraya”
Lee


“Bir manzaranın güzelliğiyle birleşen güzellik insanı kendine götüren yoldur.”
Yürümek olağanüstü bir antropolojik etkinliktir çünkü insanda sürekli anlama, dünyanın yapısı içinde yerini bulma, başkalarıyla olan bağını sorgulama kaygısı uyandırır.
“Ben en verimli şekilde ancak yürürken düşünebiliyorum ve yürüyüşün uzaklaştıramayacağı hiçbir saplantının olabileceğini düşünmüyorum.”
Kierkegaard
“Sadece elimle yazmıyorum; ayağım da katılmak istiyor bu etkinliğe her zaman. Yiğit, özgür ve güçlü bir tavır içinde oynuyor rolünü bazen tarlalarda, bazen kağıt üstünde.”
Nietzsche
Yürüyüşçü adların peşindedir. Gelecek köyün, belli bir adla anılan yerin, güzergahı insanileştiren ve zevk duyduğu kaos dünyasından çıkaran anlamlı işaretlerin adlarını arar.
İnsan bazen hırsını kısıtlamalıdır. Dünyanın her parçası adlandırılmamıştır. Hala bilinmeyen küçük korular, adları ve sahipleri bilinmeyen tarlalar, hiç kimsenin ad vermeyi düşünmediği ovalar ve vadiler vardır. Ayrıca her insanın kaderi sonsuz adlar içinde sadece bir avuç adı tanımaktır. Dolayısıyla doğru insanı bulmak gerekir bu bağlamda, kesinlikle aranın şeyi bilen insanı.
Söz konusu olan , yerlerin muamması karşısındaki insanın nerede olduğunu bilmesi, haritaların ya da manzaraların renki noktaları ve çizgileri içinde kendini bulması, kat edilen, kat edilmesi gereken yolu hemen hesaplaması ve harcanması gereken çabayı değerlendirmesidir.