Oppenheimer filminin vizyona girmesiyle, onlarca yıl önce ABD tarafından Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan iki atom bombasının yarattığı tahribat ve yıkımla ilgili yayınlar yapılmaya başlandı. Bu yayınlardan biri National Geographic dergisinde okuyucuyla buluştu ve olayların tanığı olan, o zamanlar küçük bir çocuk olan Arakawa, yaşadıklarını anlattı.
Kumiko Arakawa, 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yarattığı felaketten kurtulan son kadın. 76 yaşındaki Arakawa, National Geographic dergisine verdiği röportajda, o günleri nasıl yaşadığını ve hayatını nasıl değiştirdiğini anlattı.
Arakawa, Hiroşima’da yaşayan bir öğrenciydi. 6 Ağustos 1945 sabahı, okula gitmek için evden çıktığında, gökyüzünde parlak bir ışık gördü. Bombanın patlamasından sonra, şehirdeki her şey yanmaya başladı. Arakawa, “Ölümün kokusunu unutamıyorum. Etrafta yanan insanlar, hayvanlar, bitkiler vardı. Her yer kül ve dumanla kaplıydı” dedi.

Arakawa, ailesiyle birlikte Hiroşima’dan kaçarak Nagazaki’ye gitti. Ancak üç gün sonra, orada da bir atom bombası patladı. Arakawa, “İnanamadım. İki kere mi? Neden biz?” diye sordu. Arakawa, bu sefer bombanın etkisinden uzakta olduğu için yara almadı. Ancak radyasyonun etkilerini uzun yıllar hissetti.
Arakawa, hayatını hibakuşa olarak sürdürdü. Hibakuşa, atom bombası mağdurları için kullanılan bir terim. Arakawa, hibakuşaların hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok acı çektiklerini söyledi. “Bazıları kanser oldu, bazıları sakat kaldı, bazıları da toplumdan dışlandı” dedi.
Arakawa, hibakuşaların sesini duyurmak için mücadele etti. Birçok ülkeye giderek, nükleer silahların yasaklanması için çağrıda bulundu. Arakawa, “Bizim yaşadıklarımızı kimse yaşamasın istiyorum. Savaşın ve nükleer silahların olmadığı bir dünya hayal ediyorum” dedi.
Arakawa, bugün Japonya’nın Fukuoka kentinde yaşıyor. Hiroşima ve Nagazaki’de hayatta kalan son kadın olarak tarihe geçti. Arakawa, “Ben öldükten sonra da hibakuşaların hikayelerinin anlatılmasını istiyorum. Unutulmamalıyız” dedi.