Osmanlıca Kelimeler ve Anlamları ile ilgili örnek cümleler
mamafih : bununla birlikte
“…Mamafih, ilerlemekten vazgeçmeyi hiç düşünmedi.”
münferit: Tek, ayrı veya kendi başına olan
Cemil Meriç: “Ama bu münferit hayranlıklar aldatmamalı bizi.”
şahika : doruk
O günlerde, hatta onun şiddetinin şahikasını ifade eden “Yediği nane macununa bak,” sözünü bile sarfetmiyordu.
müteessir : üzülmüş, üzgün
Babam müteessir oldu, beni okşamaya gönlümü almaya çalıştı.
aksülamel : Tepki, reaksiyon
Hassasiyeti etrafta hiçbir aksülamel uyandırmazdı.
mefhum : kavram , mazi : geçmiş , akıbet : sonuç
Onlar dahi kudret mefhumunu yanlış anladıkları müddetçe şekil ve isimleri ne olursa olsun, çöküp gitmeye mahkûmdur. Maziden ders almayanların akibeti budur…
zillet : aşağılanma
Eve girerken herhangi bir insanın küçük ve kötü bir hareketten sonra duyabileceği zilleti tattım.
insiyak : içgüdü
Garip olarak on beş yaşındaki bir kızda nadir olan dinî insiyak bende çok kuvvetli idi.
tasvip : onama , uygun bulma
Zavallı Ali Şamil Paşa bu kavgayı tasvip etmemişti.
içtimai : toplumsal
Osmanlı devrinin sisteme bağlı içtimaî yardım hissine uyarak, o mahallenin birkaç fakir çocuğu da mektebe verilir, masrafları görülürdü.
müstehzi : alaycı (istihza : gizli ve kinayeli biçimde alay)
Gözleri büyük, mahzun, biraz müstehzi idi.
iltica : sığınma
Soralım mı?” deyince koşarak babamın bürosuna iltica ettim
muzdarip : ızdırap ve acı çeken
O günlerde her küçük kıza bir halayık şakası yaparlar, her küçük kız da bundan mustarip olurdu.
garabet : gariplik, tuhaflık
Uçları âdeta karmakarışık renkli olan bu saçların garabeti herkesi güldürüyor, ondan sonra da bu sıkılık kafamı ağrıtıyordu.
muvaffakiyet : başarı
İftar pek de muvaffakiyetli olmadı.
yeis : umutsuzluktan doğan karamsarlık, üzüntü
Deniz kenarına gidememiş olmam, içimde bir yeis uyandırdı.
itiyat : alışkanlık , tenkit : eleştiri
O günlerde Haminne ile konuşurken borçlanma itiyatlarını tenkit ederdim.
Sabahattin Ali’nin meşhur sözlerinden birinde de geçer bu kelime :
İçimizde şeytan yok… İçimizde aciz var… Tembellik var… İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.
iptidai : ilkel , mübalağa : abartı
O kadar iptidaî ve mübalâğalı bir hassasiyetle dolu idi ki.
saik : sebep
Bunun saiki belki kendisinin yabancı kaldığı bir âlem yaratmaktı.
tevarüs : Kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme.
İkisinden de birçok şeyler tevarüs etmişimdir.
tezahürat : “Hastalıklarda belirtiler” TDK’ya göre. (Burada belirti anlamında)
Hislerinin maddî tezahüratı yoktu, biz de dahil, hiç kimseyi okşayıp, öptüğünü görmedim. Bunun tek istisnası oldu. O da ölüm döşeğinde.
ihtiras : aşırı güçlü istek, tutku
Her halde Haminne’yi büyük bir ihtirasla sevmiş ve hâlâ sevdiğine şüphe yoktu.
şahika : doruk
O günlerde, hatta onun şiddetinin şahikasını ifade eden “Yediği nane macununa bak,” sözünü bile sarfetmiyordu.
Osmanlıca anlamı güzel kelimeler
müteessir : üzülmüş, üzgün
aksülamel : Tepki, reaksiyon
saik : sebep
tevarüs : Kalıtım yoluyla birinden diğerine geçme.
tezahürat : Belirti
ihtiras : aşırı güçlü istek, tutku
mütemadiyen : sürekli, ara vermeden
intikal : geçiş
itidal : ölçülülük , soğukkanlılık
amil : etken, sebep
fazilet : erdem
mukadderat : yazgı
zail : ortadan kalkan
umum : tüm, kamu iştirak : ortaklık (müşterek : ortak)
cüda : çok sevilen bir şeyden ayrı kalmak (Farsça)
müphem : belirsiz , galebe : yengi , muğlak : anlaşılması güç
meşakkat : güçlük
tazip : sıkıntıya sokma, üzme
tecessüs : görme, anlama merakı
mütalaa : ayrıntılı düşünme ile oluşan görüş ve yorum
müfrit : aşırı
ifrat : ölçüyü aşma
peyda : belli, açık (Farsça) hasıl : ortaya çıkan görünen
mütenasip : orantılı
istidat : yetenek
rikkat : naziklik
reva : uygun, yakışır , tedhiş : yıldırı
sakil : çirkin
hülasa : özetle, kısaca
levazım : gerekli olan şeyler, araç ve gereçler
muhtelif : çeşitli , müteşekkil : oluşmuş
memba : kaynak
müşahede : gözlem
vakfetmek : adamak
istinat : dayanma
muvazene : denge
riyazet : nefsin isteklerini kırma
müteyakkız : uyanık, tetikte
nedamet : pişmanlık
elzem : çok gerekli , telakki : kabul etme
tahakkuk : gerçekleşme
tevekkeli : boşuna
ilhak : katma, bağlama
mahiyet : öz, esas
müsavat : eşitlik, denklik
intiba : izlenim
takim : verimsizleştirme , kıtal : vuruşma , birbirini öldürme
ihtilaf : ayrılık , uyuşmazlık
temayül : bir tarafa eğilme, meyletme
lalettayin : Eskimiş, sıradan
intibak : uyum
veçhe : yön
mihnet : sıkıntı
vakar : ağırbaşlılık
metanet : dayanıklılık
müsamaha : hoşgörü
tefsir : yorumlama
mütefekkir : düşünür
taassup : bağnazlık
mukavemet : dayanma, karşı koyma
vecize : özdeyiş
ihsan : iyilik etme
icabet : bir çağrıya gitme
istitrat : sırası gelmişken söylenen söz
mülaki : kavuşan
müşfik : sevecen
teferruat : ayrıntı
efkar : düşünce, fikir
mamafih : bununla birlikte
teşci etmek : cesaretlendirmek , yüreklendirmek
vasıl olmak : ulaşmak, varmak