Cumartesi, Mayıs 18, 2024

Minyatür Tarihine Bir Bakış

Share

Minyatür sanatı kâğıt, parşömen veya tahta gibi malzemeler üzerine renkli boyalarla küçük boyutlu resim yapma sanatına verilen isimdir. Min­yatür, genel olarak yazma kitaplara ya­pılan canlı resimler anlamında tanın­mıştır.

1. Gelişimi

İlkçağların Eski Mısır, Yunan ve Roma sanatında minyatürün varlığı bili­nir. Ortaçağ Avrupa sanatında minyatürlenen kitapların sayısı çoktur. Doğu’da Çin, Hint, Türk, İran ve Arap ül­kelerinde minyatür sanatı İlkçağlardan beri bilinmektedir.

Orta Asya’da, özel­likle Turfan, Kuça, Kızıl gibi Türk şehir­leri ören yerlerinde son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda milâttan önce yazı­lan minyatürlü elyazması kitap kalıntıla­rı bulunmuştur.

Sasanilerin III. yüzyıl başlarında yaşadığı anlaşılan Mani adlı minyatür ressamının kurduğu minyatür ekolü, yüzyıllarca Asya sanatını etkile­miş, İslâm öncesi Türk minyatürü, Ma­ni minyatürleri üslûbunda varlığını sür­dürmüştür.

2. Türklerde Minyatür Sanatı

İslâm dini ve kültürünün Türkler arasında yayılmasından sonra, İslâmiyetin canlı resmini, daha doğrusu ilâh (put) resmini yasaklamasına rağ­men, Müslüman Türk sanatçıları, min­yatür yapmaktan kendilerini alamamış, özellikle yazdıkları veya Batı’dan tercü­me ettikleri tıp, coğrafya, astronomi, geometri, biyoloji, zooloji gibi İlmî eser­lere, olayları tarif amacıyla minyatürler yapmış, bazı halk hikâyelerine minya­türler çizmişlerdir.

2.1. Selçuklular Dönemi

Uygur Türklerinde minyatür sanatı gelişerek yayılmış, Türk minyatürcülüğü Büyük Selçuklular yolu ile Anadolu Selçuklularına girmiştir. Bü­yük Selçuklular ve ondan sonraki devir­lerde Bağdat ve Herat, minyatür sanatı­nın iki önemli merkezi olmuştur. Ana­dolu Selçukluları devrinde “Nakkaşan-ı Rûm” olarak tanınan minyatür ustaları arasında Aynüddevle, Bedreddin Yavaş, Bedreddin Tebrizî adları bilinmekle bir­likte, bunların eserleri ne yazık ki günü­müze ulaşamamıştır. Bu devirde bazı halk hikâyelerine minyatür sahneler ya­pılmıştır. Bunlardan biri, bugün Topkapı Sarayı Hazine Kütüphanesi’nde bulu­nan “Varka ve Gülşah” mesnevisidir. Şair Ayyukî’nin Gazneli Sultan Mahmud adına yazdığı bu hikâye, XIII. yüz­yılda yeniden yazılarak içerisine 71 adet minyatür yapılmıştır.

2.2. Osmanlı Dönemi

Osmanlı dönemi minyatür sanatının Türkler arasında en yaygınlaştığı dönemdir. Timuroğulları dev­rinde, XV. yüzyılda Heratlı Behzad’m elinde yeni bir üslûpla gelişen minyatür sanatı, Osmanlı minyatür sanatını da et­kilemiştir. Fatih Sultan Mehmed’den başlayarak sarayda bir “Nakkaşhane” kurulmuştur. Fatih’in Nakkaşbaşısı Si­nan Bey, sanatını ilerletmek için İtal­ya’ya gönderilmiş, dönüşünde Batı etki­sini de taşıyan minyatürler çizmiştir. Gül Koklayan Fatih minyatürü Sinan Bey’e aittir. Bugün Topkapı Sarayı’nda bulunan Fa­tih Albümü’ndeki “siyah kalem” minya­türleri, onun zamanında Mehmed adlı bir nakkaş tarafından yapılmıştır.

Gül koklayan Fatih Sultan Mehmed minyatürü Nakkaş Sinan Bey tarafından yapılmıştır.

Fatih Sultan Mehmed döneminden günümüze gelen (1455-56) tarihli en eski minyatürlü yazma Bediuddin-i Tebrizî’nin yapıtı olan Dilsuzname adlı kitap olup ilk Osmanlı minyatür örnekleri arasında yer alır. Edebiyatla ilgili bir antoloji olan bu yapıt Edirne’de hazırlanmıştır. Aslı Oxfort Bodlein kütüphanesindedir. Dilsuzname minyatürleri kompozisyonların yalın ve teknik yönlerinin zayıflığı ile taşra karakteri taşımasına rağmen Osmanlı kitap ressamlarının ilk ve en erken örnekleri olarak Türk minyatür sanatı için oldukça önemlidirler.

1465 yılında Amasya’da yazılıp minyatürlerle resimlendirilen Cerrâhiye-i İlhâniye adlı yapıt da bu dönemin minyatürlerinin bulunduğu önemli bir örnektir. Türk İslam dünyasında cerrahi teknikleri açıklamak amacıyla resmin kullanıldığı ilk ve nadir bir eserdir. Resimleri estetik açıdan önemli bir değere sahip olmasalar da, sade anlatımlarıyla metni destekleyici ve cerrahi müdahaleleri açıklayıcı özelliklere sahiptirler. Kitapta cerrahlık üzerine 140 minyatür bulunmaktadır. Fatih Sultan Mehmet’e itafen yazılmış bu eser, Amasya şifahanesinde hekim olarak çalışmış olan Şerafettin Sabuncuoğlu‘nun (1466) da iki nüsha halinde hazırlanmıştır

Fatih Sultan Mehmet’ten sonra, II. Bayezid döneminde, Avrupa’dan etkilenen üslup yerine geleneksel minyatür üslubu ağırlık kazanmıştır. Bu dönemde saraya daha çok doğudaki Türk İslam ülkelerinden nakkaşlar çağrılmıştır95. Saray atölyesinden çıkan ve günümüze ulaşan resimli el yazmaları çoğunlukla II. Bayezid dönemine aittir. II. Bayezid dönemi minyatür resim sanatının gelişimi bakımından önemli bir yer tutmaktadır. Bu dönemde Osmanlı minyatür resim sanatının oluşumunda yerli sanatçıların yaptıkları eserler önem kazanmış, Şehnamecilik ve tarihçilik önemli bir gelişme göstermiştir. Eserlerinde; XV. yüzyıl Türkmen resim kurallarının etkisi hakimdir. Bu dönemde yapılan eserlerde artık batı etkisi azalmaya başlamış ve Fatih dönemindeki portrecilik yerini el yazmaların sayfalarını süsleyen minyatürlere bırakmıştır. Ancak dönem eserlerinde Şiraz, Herat gibi doğu okullarından gelen etkilerin yanı sıra az da olsa batı etkisi görülür.

Minyatür sanatındaki önemli gelişmelerden bir diğeri Yavuz Sultan Selim zamanında yaşanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in İran Sefe­rinden sonra Tebriz’den getirttiği nak­kaşlarla minyatür sanatı yeni bir döneme girmiştir. Bu sayede Osmanlı sarayının kitap sanatçıları, aralarına katılan usta sanatçılarla kendilerini daha da geliştirmişlerdir. Yavuz Sultan Selim dönemi eserleri; realist bir üslupla yapılmış, resimlerde tabiata daha geniş yer verilmiştir. Konular dinamik ve hareketli bir ortamda işlenmiştir. Doğuyla özellikle İran’la sürekli ve yoğun ilişkiler, sanat alanında Türkler için önemli bir esin ve etki kaynağı olmuştur. Saray ressamları arasında İran’dan gelenlerin büyük çoğunlukla olduğu bu dönemde doğunun klasik edebi eserleri çoğalmıştır ve resimlenerek günümüze kadar gelmiştir.

Selimname’de tasvir edilmiş Bozoklu Celali İsyanı

Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemi konusu tarih olan eserleri yazıp resimleyen Matrâkçı Nasuh Piri Reis‟ten sonra topoğrafik resim özelliğini devam ettiren önemli bir isimdir. Kanunî dönemi nakkaşı ve matrak oyununun bulucusu olan Matrakçı Nasuh, ressamlığının yanında silahşor ve matematik bilginidir. Osmanlı minyatüründe bazı tasvirler için “partolan” denilen kent tasvirlerini, menzilleri, fethedilen yerleri, kale ve limanları, kendine özgü resmetmiş ve figürsüz manzaralar yapmıştır. Matrakçı’nın gerçekçi üslubu, Osmanlı minyatüründe yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.

Osmanlı minyatür sanatı, XVI. yüzyıl baş­larında Yavuz Sultan Selim’in İran Sefe­rinden sonra Tebriz’den getirttiği nak­kaşlarla yeni bir döneme girmiş, Kanu­nî devrinde, sarayda Türk ve İran nak­kaşları adı altında iki sanat grubu mey­dana gelmiştir. Bu devirde Türk nakka­şı Nigârî, Türk minyatürüne yeni boyut­lar ve derinlik getirmiş, Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan minyatürlerinde özellikle portre ressamı olarak dikkati çekmiştir.

XVI. yüzyılda yazılan “Hünername” adlı iki ciltlik eser, Nakkaş Osman tarafından minyatürler­le süslenmiştir. Sul­tan III. Murad’ın oğlu III. Mehmed’in sünnet düğünü eğlencelerini konu edi­nen “Sûrnâme” adlı eserin minyatürleri­ni de Nakkaş Osman yapmıştır. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Seyid Lokman’ın yazdığı III. Murad Şehnamesi’nin ikinci cildi Nakkaş Mirza Ali tarafından resimlendirilmiştir.

XVII. yüzyılda Türk minyatürü bir önceki yüzyılın devamı ol­makla birlikte, daha ileri değildir. Bu de­virde Nakkaş Haşan Paşa Eğri Fetihnâmesi’ni minyatürlemiş, Nakkaş Kalen­der, Nakşî Ahmed gibi minyatür ustala­rı yetişmiştir.

XVIII. yüzyılda Sultan III. Ah­med’in Nakkaşbaşısı Levnî (ö. 1732) Lâle Devri eğlencelerini, Veh­bî’nin Sûrnâme adlı eserinde, minyatür­lerle yaşatmıştır.

XIX. yüzyılda artık klâ­sik minyatür sanatı Batı etkisinde port­re ressamlığına doğru yönelmiş, giderek eski önemini ve ustalığını yitirmiştir.

Sanat tarihiyle ilgili şu maddeler ilginizi çekebilir:

Daha fazla okuyun

Yeni İçerikler