Tarihin en büyük bilim insanlarından biri olan Nicolaus Copernicus -Türkçe’de Nikola Kopernik olarak yazılır-, evrenin sırlarını keşfetmek için cesur bir adım atmış ve devrim niteliğinde bir kitap kaleme almıştır. “Göksel Kürelerin Devinimleri Üzerine” adlı bu kitap, Kopernik’in “güneş merkezli evren” teorisini ortaya koyarak, o dönemde kabul gören Ptolemaik modelini kökten sarsmıştır. 16. yüzyılda yayımlanan bu kitap, evrenin gerçek yapısını açığa çıkarmış ve insanlığın kozmosa bakışını tamamen değiştirmiştir. Bu blog yazısında, Kopernik’in kaleminden çıkan bu önemli eserin keşiflerini ve evrenin sırlarını nasıl açığa çıkardığını keşfedeceğiz.
Güneş merkezli evren teorisi
Rönesans döneminin ünlü astronomu ve matematikçisi Nicolaus Copernicus, evrenin yerini değiştirecek kitabını yayınlamak için ölüm döşeğine gelene kadar bekledi. Güneş merkezli teorisi, Batı kültüründe Bilimsel Devrimi başlattığı kabul ediliyor. Bu teori, modern düşünürleri, Marx’tan Einstein’a ve Freud’a kadar, insanın ve batıl inançlarının evrenin en yüce efendisi olmadığına ikna etti.
Polonya doğumlu geometri uzmanı Copernicus (1473-1543), evren teorisini 1514 yılından itibaren gizlice çalışmaya başladı ve 1530’larda önemli bölümlerini yazdı. Ancak, Kilisenin kendisine dava açabileceğini bilerek yayınlamaktan çekindi. Güneşin, Dünya’nın değil, evrenin merkezinde olduğu güneş merkezli güneş sistemi modeli, on dört yüzyıl boyunca egemen olan Dünya merkezli Ptolemy modeliyle çelişiyordu. Copernicus’un küstah tezine dair söylentiler dolaşırken, Martin Luther 1539’da şöyle dedi: “İnsanlar, göklerin veya katı göğün, güneşin ve ayın değil de dünyanın döndüğünü göstermeye çalışan bir astroloğun peşine düştüler… Bu aptal, astronomi biliminin tamamını tersine çevirmek istiyor; ama kutsal yazı bize Yehuşua’nın güneşi değil de dünyayı durdurmasını emrettiğini söylüyor.”
Copernicus’un el yazmasını okuyup anlayan az sayıdaki kişilerden biri de yardımcısı Georg Joachim Rheticus’tu. Genç matematikçi, hocasını el yazmasını Copernicus’un yakın arkadaşı olan Piskopos Tiedemann Giese’ye teslim etmeye ve onun da Almanya’nın Nürnberg kentinde basılmasını sağlamaya ikna etti. Son halindeki belgelerde Papa III. Paul’e ithaf ve önsöz vardı. Copernicus burada teorisinin teolojik olarak reddedileceğini kabul ediyordu. Ama matematiğin teorisinin anlaşılması ve kabul edilmesi için temel olması gerektiğini belirtiyordu ve kitabının teknik yapısı geometride çok iyi eğitim almamış papazların anlamasını zorlaştırıyordu.
De Revolutionibus Orbium Coelestium (Göksel Kürelerin Devrimleri), Latince olarak 1543 yılında, Copernicus’un ölümünden kısa bir süre sonra yayınlandı. Başlık sayfasında teorinin etkisini matematiksel terimlerle yumuşatan şu not vardı:
“Dikkatli okuyucu, bu eserde, eski ve yeni gözlemlere dayanarak yeniden oluşturulan sabit yıldızların ve gezegenlerin hareketlerini bulacaksın. Ayrıca yeni ve harika hipotezlerle süslenmiş en uygun tablolar da var. Bu tablolar sayesinde bu hareketleri istediğin zaman en kolay şekilde hesaplayabileceksin. Bu yüzden al, oku ve keyfini çıkar. Geometride eğitim almamış hiç kimse buraya girmesin.”
Eser altı kitaptan oluşuyordu ve yüzyıllarca Batılı düşünceye hükmeden Ptolemy’nin Almagest adlı eserinin aynı formatını takip ediyordu. Birinci kitabın ilk on bir bölümü Copernicus’un güneş merkezli teorisinin temel çerçevesini sundu ve kozmolojisini açıkladı.
Copernicus’un kitabına verilen ilk tepki sönüktü. Oldukça teknik terimlerle yazılmıştı ve çoğu okuyucunun anlayabileceğinden daha üst düzeydeydi ve 400 kopyalık ilk baskı tükenmedi. Ancak zamanla, tartışmalı sonuçları anlaşıldı ve bilim adamları tarafından doktrinsel gerekçelerle eleştirilerin hedefi oldu. Resmi olarak yasaklanmasa da, Katolik Kilisesi tarafından 1758 yılına kadar büyük ölçüde bastırıldı ve Luther de onu kınadı.
Kitabın Bilimsel Devrimi başlattığı uzun süre kabul edilmesine rağmen, bazı bilim tarihçileri son zamanlarda Copernicus’un başarılarını Maragheh okulundan Arap astronomların yaptığı çalışmalar ışığında küçümsedi.