I Ching, Çin kültürünün ve felsefesinin en önemli kaynaklarından biridir. Yaklaşık 2800 yıl öncesine dayanan ve hala kullanılan en eski metinlerden biri olan I Ching, hem bir falcılık hem de bir bilgelik kitabıdır. Yaban havucu sapları gibi nesnelerin yere atılmasıyla oluşan altıgen desenlerin yorumlanmasıyla geleceği tahmin etmeye çalışan kitap, daha sonra felsefi yorumlarla zenginleştirilmiş ve evrenin değişim süreçlerini sembolik olarak anlatan bir klasik haline gelmiştir. Bu blog yazısında, I Ching’in kökenini, içeriğini, önemini ve etkisini ele alacağız.
Çin’in eski falcılık metni olan I Ching, hem ürettiği kültürü hem de o kültürü uzun süre etkilediği için tarihteki hiçbir kitaba benzemez. I Ching, ya da Değişimler Kitabı, yaklaşık 2800 yıl öncesine dayandığı düşünülen ve hala sürekli kullanılan en eski metindir. Kökenleri efsanelere gömülü olsa da, genel olarak diyagramların 2800 yıl önce, metnin 1000 yıl önce ve üzerindeki felsefi yorumların ise 500 yıl önce oluşturulduğu kabul edilir. Diyagramlar, I Ching’in temelini oluşturan altıgenleri yaratan ve bir kaplumbağanın üzerindeki işaretlerden ilham alan İmparator Fu Hsi’ye atfedilir.
Yüzyıllar boyunca Zhou Yi olarak bilinen kitap, MÖ 136 yılında Han Hanedanlığı’nın İmparatoru Wu tarafından klasikler arasında ilk sırada yer aldı ve Değişimler Klasik’i ya da I Ching adını verdi. I Ching, bir falcılık ya da geomansi kitabıdır. Burada nesneler – başlangıçta yaban havucu sapları – yere atılır ve oluşturdukları desenler, kitaba göre anlam ve önem kazanan altıgenler aracılığıyla yorumlanır.
Doğrulanmış bir yazarı olmasa da, I Ching’in metninin Batı Zhou döneminde (MÖ 1046-771) ortaya çıktığı düşünülür. Başlangıçta geleceği tahmin etme, iyi ve kötü alametleri yorumlama yöntemi olarak başlayan kitap, ‘On Kanat’ olarak bilinen felsefi yorumların eklenmesiyle daha derin bir anlam kazandı.
On Kanat’ın en önemli unsuru Büyük Yorum’dur. Bu, I Ching’in manevi önemini yükseltti ve onu ‘evrenin bir küçük modeli ve değişim süreçlerinin sembolik bir tanımı’ olarak tanımladı. I Ching’in manevi deneyimine katılan bir bireyin, evrenin daha derin kalıplarını anlayabileceğini savundu.
On Kanat geleneksel olarak Konfüçyüs’e atfedildi, bu da metne ağırlık kattı ve Han ve Tang hanedanlıkları boyunca önemini korumasına yardımcı oldu.
I Ching, hem kökleri onda olan hem de onunla çekişen Çin’in iki ana manevi geleneği – Konfüçyüslük ve Taoizm – hakkında birleşik bir anlayış sunar. Karanlık, negatif ve dişi (yin) ile parlak, pozitif ve eril (yang) olmak üzere iki zıt ilkenin dinamiğini ele alır. Bu iki ilkenin etkileşimi, varlıkların kaderlerini etkiler ve uyumu diğer yaratımları doğurur. Metin, I Ching’i oluşturan altmış dört olası altılı ifadede yin ve yang’ın oyunuyla kurulan sonsuz sayıda dinamik tepkiyi inceler.
Felsefesi üç temel kavram içerdiği söylenir: değişim, fikirler ve yargılar. Bunlar belirli bir eylemin iyi talih veya kötü talih, pişmanlık veya aşağılanma getireceğini belirtir. I Ching günlük yaşamda dikkat, alçakgönüllülük ve sabırın önemini vurgular. Okuyucuya büyük başarının ardından sık sık zorlukların geldiğini, büyük sıkıntının ardından ise sonraki başarı için sıklıkla gerekli olduğunu hatırlatır.
1911’deki Xinhai Devrimi son imparatoru tahttan indirdikten ve Çin cumhuriyet olduysa, I Ching artık ana akım Çin siyasi felsefesinin bir parçası olarak görülmedi. Ancak psikolog Carl Jung ona hayran kaldı ve Richard Wilhelm’in etkili 1923 Almanca çevirisini tanıttı. Kitap 1960’ların karşı kültürü tarafından benimsendi ve yirminci yüzyıl boyunca Philip K. Dick ve Herman Hesse gibi yazarları etkilemeye devam etti.